Халит Ергенч и новата продукция "Великолепният Век" ( Muhteşem Yüzyıl) тема 17

До колкото разбрах ТНТ са платили 60 милиона долара, за да закупят излъчването на ВВ по техния канал. Това е договор за 3 години. Лошото е, че този канал няма директно излъчване. Добрата новина е, че имаме страхотни преводачи и ще продължим да се наслаждаваме на сериала с превод и през 2 сезон. Лошо за тези, които до сега разчитаха само на техния превод в ефир 

60 Milyon Dolarlık Muhteşem Transfer!

Bakalım bu "Muhteşem Transfer" televizyon dünyasında nasıl yankı bulacak

According to his special knowledge Habershow'un Breaking News "Great transfer" completed today. Habershow'un edindiği özel bilgiye göre Saner Ayar "Muhteşem transferi" bugün bitirdi. Starring Khalid Ergenc , Mary Uzerli and Nebahat face of the figure is to be paid to play a series of stunning. Başrollerini Halit Ergenç , Meryem Uzerli ve Nebahat Çehre 'nin oynadığı dizi için ödenecek olan rakam müthiş.

TNT's "Great Century" of Tim's Prodüksiyon'a maker will pay $ 60 million in exchange for a 3-year deal. TNT "Muhteşem Yüzyıl"ın yapımcısı Tim's Prodüksiyon'a 3 yıllık anlaşma karşılığında 60 milyon dolar ödeyecek.

In other words, "Great Century" of the future surplus of TL 1 million per episode to win the money. Yani "Muhteşem Yüzyıl"ın bölüm başına kazanacağı para 1 milyon TL'den fazlaya gelecek.

Let's look at the "Magnificent Transfer" How in the world of television will find an echo. Bakalım "Muhteşem Transfer" televizyon dünyasında nasıl yankı bulacak.

Тази сума , доколкото разбирам , е за излъчване на всички продукти с права  на  TIMS Production - сериали , шоу програми и филми за цяла Турция .

Почти съм сигурен , че на по-късен етап ще се намерят хора които да стриймват сериала безплатно  в реално време  ....След като футболните първенства на Англия , Италия , Испания и др. , се гледат безпроблемно през нета с разни фрий плеъри , при това с много добро качество , за което да са живи и здрави китайците  .....А пък Супра Лигата на Турция е още по-достъпна за гледане , макар нивото и да падна след ерата на Фатик Терим  ....

Снимките на Нур са супер     и затова се отказвам от Айшето 

Намерих  10 минутен  документален филм на RTL  за Мерием , в който тя  изглежда много по -добре отколкото в сериала , но не пускам линк защото ми се струва че вече сте го гледали тука от форума 

 
Освен това Нур остава в сериала - ще й се наслаждаваш и утешаваш

Дори и да сме гледали клипа за Мерием - не пречи да си го припомним- ваканцията ще минава в преговор,чакайки новини и новия сезон

Лили , съгласен съм че уроците трябва да се преговарят - нищо че е ваканция 

 

Ето и едно интервю на Селим Байрактар. Нека някой да каже за какво се разказва.

Благодаря на една виртуална приятелка, която е намерила и ми изпрати интервюто!

http://www.gecce.com/haber/sumbul-agadan-ilginc-itiraf-171490.html



SÜMBÜL AĞA'DAN İLGİNÇ İTİRAF!02 Temmuz 2011 08:16Sezonun en çok konuşulan dizisi 'Muhteşem Yüzyıl'ın 'Sümbül Ağa'sı Selim Bayraktar, yeni sezonda süpriz bir aşk yaşayabileceğini söylüyor. Rolü kabul ederken tedirginlik yaşamadığını belirten Bayraktar, rolüyle ilgili "Sümbül Ağa eşcinsel ya da gay değil ki, ne idüğü belirsiz bir canlı" diyor

* Sokakta nasıl reaksiyonlar alıyorsunuz?
Kimse “Nasıl oynuyorsunuz?” demiyor, “Sümbül Ağa ne kadar ilginç bir karakter” diyorlar. Ama merak edilmeyecek gibi de değil. Oyuncu için altı çizilecek bir karakter. Bu anlamda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Sarayda her şey ondan soruluyor. Ne oluyorsa önce onun haberdar olması gerekiyor. Ama geçmişine baktığınızda, cinsel organı kadınlar için kesilmiş ve bunu erkekler istemiş. Osmanlı’nın son dönemlerindeyse evlendiklerini öğrendik. Sır tutan ama taraf tutmayan bir yapıya sahipler. O yüzden Sümbül Ağa, ne Hürrem’ci ne Mahidevran’cı.

* Sümbül Ağa, hadım edilmesine karşın duyguları ölmemiş. Sanki Gülnihal Hatun’a karşı bir şeyler hissediyor.Ölemez ki... İnsanın her zaman ikircikli bir tarafı vardır. İçinizdeki aşk duygusunu her zaman taşırsınız. Sonuçta erkek olarak dünyaya gelmişler, bunu değiştiremezsiniz.

* Osmanlı zamanında kadın olmak mı, erkek olmak mı daha zormuş?Kadın olmak zor. Hâlâ çok zor. Doğuran, sorumluluk sahibi olan, erkeğin arkasını toplayan hep siz kadınlarsınız.

* Size bu rol teklif edildiğinde tereddüt ettiniz mi? Çünkü birçok oyuncu, artık efemine ya da gay rolü geldiğinde önce bir düşünüyor.Asla öyle bir tedirginliğim olmadı. Ama çevremden, “Nasıl oynayacaksın? Tepkiler gelmeyecek mi? Sen gay misin?” gibi sözler işittim. Fakat bu, eşcinsel ya da gay değil ki, bu ne idüğü belirsiz bir canlı. Çünkü o dönemde yaşayan ve bir görev duygusuyla hadımlaştırılmış canlıların nasıl yaşadığını bilmiyoruz.

* Siz evlisiniz. Bu rol teklif edildiğinde ve eşinizle paylaştığınızda yorumu ne oldu?Çok sevindi ama “Zor bir durum” dedi. Eşim, Devlet Senfoni Orkestrası’nda müzisyen. Geçen gün, uçakta bir hostes hanımefendi bana “Siz hetero musunuz?” dedi, kulaklarıma inanamadım. Bana, “Gerçekten hadım mısınız?” diyorlar.

* Artık sokaktaki herkes sizi tanıyor. Bu durumdan mutlu musunuz?En büyük mutluluğu, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndayken yaşadım. Tiyatroda bizi seyreden bir seyirci yolda, “Arap Bacı, sen işinin hakkını veriyorsun” demişti. Tüylerim diken diken olmuştu. Televizyon seyircisinin, “Ne kadar güzel oynuyorsunuz” demesiyle, tiyatronunki arasında yüzde 50 fark var.

* Şöhret hareket alanınızı kısıtladı mı?Hâlâ metrobüse binebiliyorum.

"O dönemde yaşamak istemezdim"

* O dönemde yaşamak ister miydiniz?Hayır, yaşamak istemezdim. Geçmiş, geçmişte kalmıştır. O dönemdeki düzenle, günümüzdeki zihinsel gelişim arasında çok büyük bir fark var. Ama gelecekte yaşamak isterdim.

* 1299 yılından 2011 yılına doğru baktığımızda, Türk erkekleri, kadınları iyi idare edebilmiş mi?Hayır. Hiçbir şekilde idare edemiyoruz. Kadın bizim için çok önemli. ‘Anadolu’ diyoruz. Yani “Topraklarımız anne dolu.” Her şeyimiz ana kilidiyle kurulmuş. Kibele Heykeli’nin solunda bir çocuk, sağında aslan vardır. O aslan onun gücünü, çocuk da doğurganlığını simgeler. Kibele 300 yıl sonra Tanrıça Arinna, 400 yıl sonra da Anitta oldu. 250 sene sonra da Kubaba. Ardından Anna, haminne, ana ve anne. Yani ‘kadın’ bizim için çok önemli. 18 bin yıllık bir toplumuz. Şu anda 550 milletvekilinin 500’ü erkek olsa da, sevgili vekillerimiz eve gittiklerinde hanımlarından direktif alıyorlar, bundan eminim.

* Şu an Türkiye’yi bir kadın yönetseydi, nasıl olurdu?Önce toplum olarak beynimizdeki kadınlara karşı olan blokajı kaldırmamız gerekiyor.

* Biraz hayat hikayenizden bahsedelim.1975 yılında Irak’ta doğdum, Türkmen’im. Babam, “Türkiye’ye dönelim” dedi ve Irak’tan ayrıldık. 1987 yılıydı. İran-Irak savaşının en kızıştığı, Körfez krizi zamanıydı. Çok zor bir yolculuktu. Bizi sekiz peşmerge getirdi, atların sırtındaydık. Başımızın üzerinden füzeler geçiyordu. PKK’nın eline düşebilirdik, peşmergeleri bilmiyorduk. Dağın başında ve silahlıydılar, bize tecavüz de edebilirlerdi. Fakat hiçbir şey olmadı. Yolu kaybettik, gecenin dördünde dağın başında kaldık. Bütün ışıkları söndürdüler. Çok korkunçtu. Kızına tecavüz edilenler, parası alınanlar, ailesi öldürülenler vardı.

* Türkiye’ye gelince nereye yerleştiniz?Dört yıl Eskişehir’de yaşadık. Soğuk geldi, Antalya’ya gittik.

* Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?Mısır sinemasıyla büyüdüm. İçsel olarak merakım vardı. Antalya’da liseden arkadaşım Türker’le yolda yürürken, bir afiş gördük. Tiyatro atölyesinde kurs vardı, gittik. 650 kişilik kursiyerden geriye 10 kişi kaldık. Çok güzel oyunlar oynadık. Türkiye’de ilk kez kamyon ve çadır tiyatrosunu kurduk.

"Süpriz aşk olabilir"

* Kaç yıldır evlisiniz?Altı yıldır evliyiz. Uçurtma uçururken tanıştık, benim uçurtmam eşim Bihter’in önüne düştü, birbirimize aşık olduk.

* Eviniz Antalya’da. Çekimler için İstanbul’a gidip gelmek zor olmuyor mu?Olmaz olur mu? İstanbul’da kuzenimde kalıyorum. Antalya Devlet Tiyatrosu’nda oyunlarım olduğu için gidip geliyorum. Şimdilik İstanbul’a taşınmayı düşünmüyoruz.

* Eşiniz bu mecburi ayrılıklarınızdan şikayetçi değil mi?Şikayetçi tabii. Ama biz evlendiğimiz günden beri ayrıyız. Evliliğimizin ertesi günü ben turneye gittim. Çok güçlü bir ilişkimiz var. Birbirimize daha çok sarılıyoruz. Altı yıldır, toplasanız bir ay evimde, kendi yatağımızda düzenli olarak yatmadım.

* Yeni sezonda ‘Muhteşem Yüzyıl’da seyirciyi nasıl sürprizler bekliyor?Gerçek hikayeyi izleyeceğiz. Yoğun duygular görecekler. Sümbül Ağa’ya bir aşk gelebilir

Gawina, благодарности за интервюто! Надявам се Севи или някой друг да го преведе 
А на теб скорошно оздравяване

И тъй като ще преговаряме и изпитваме  слагам отново превода на Сара_бри за въпросното интервю   

Водещата на предаването Екстра: Едва ли някой знае името Мерием Узерли в Касел. Но в Турция всеки фризьор знае тона на червеникаво-русата й коса, защото всичко, което тя носи днес, става модерно утре. Момичето с немско-турски произход е звезда в един телевизионен сериал, който има рейтинг на финал на световно. Цялата история е ориенталска приказка за едно бедно момиче, което е трябвало да извърви дълъг път, за да намери щастието си. Д.Текал ще ви разкаже за това:

Репортерката: В момента цяла Турция говори за тази млада жена от този видеоматериал, а който има нещастието да живее в чужбина, я гледа в youtube. Тя украсява първите страници на интернационалните модни списания и е новата звезда в небето на турските сериали. Много жени искат да изглеждат като телевизионния образ на Хюрем султан.

Минувачка: След като започнах да гледам този сериал, си боядисах косата в червено. Веднага отидох при фризьора и му казах, искам същия цвят като косата на Хюрем султан. И сега изглеждам така.

Друга минувачка: Това, което тя облича, каквито бижута носи, цветът на косата й, са на мода при младите момичета.

Репортерката: Не е случайност, а резултат от култа към звездата, че по улиците на Истанбул непрекъснато се среща смелото оцветяване на косата на главната актриса. Младите туркини искат във фризьорските салони „червеното” на Хюрем. А който не иска да изглежда така, иска поне да мирише така – парфюмът на сериала е хит. Реквизити като годежния й пръстен са масова стока по базарите - голям бизнес за търговците.

Продавач: Тези пръстени са на пазара от началото на сериала. Само в Капалъ Чаршъ всеки ден продаваме хиляди от тях. Аз, разбира се, също следя сериала и не пропускам епозод, знам всичко.

Репортерката: Но малцина знаят за това, че звездата с усилие упражнява езика. Защото тя е от Касел.

Мерием: Тази известност около сериала - понякога всичко ми изглежда нереално. Гледам свои снимки в списанията и ми се струва, че това е просто някой друг.

Репортерката: Мерием Узерли става известна чрез телевизионния сериал „Великолепният век”. Той разказва за живота на султан Сюлейман, който е управлявал Османската империя през 16 век. 27-годишната Мерием играе робиня в харема, която се издига до съпруга на султана. Получила се е сочна сапунка с много сърцераздирателни и драматични моменти. Но сериалът е предивикал също и скандал, който разделя нацията. Защото такива сцени, които от съвременна гледна точка са по-скоро кичозни и безобидни, в които един султан е заобиколен от множество жени, танцуващи около него, предизвикват размирици в Турция. До земетресението в Япония турските медии са завладяни само от един въпрос – до къде може да стигне един телевизионен сериал, чието действие засяга османската история. Ние искаме да научим това, което е скрито зад сцената и което не е безразлично на никого. Той (сериалът) е или обичан или мразен и се правят протести срещу него. А как се справя младата актриса с известността и с омразата, която предизвиква ролята й? Факт е, че с рейтинг от 60% и 20 милиона зрители сериалът достига стойности като на финал на световно. Отиваме в Истанбул, където се снима сериалът. В 20-милионния град има бум на производството на сериали. Осем различни вървят дневно по четири канала. Турците обичат сериали. Екипът ни пръв има възможност да надникне зад кулисите на най-успешната в момента продукция. Снима се на 15 км от центъра на града. Големият пробив за Мерием Узерли от Касел е ролята на робиня от харема. Заради това тя трябва да живее далеч от дома си, но не й остава много време за носталгия. Да си звезда в Турция е изтощителна работа. Срещаме се с нея между снимките.

Репортерката: От колко часа сте днес на работа?

Мерием: От..., значи, в седем и петнадесет ме взеха и в осем без педнадесет или в осем бях при гримьорите, после костюми и т.н. - в повечето случаи между 12 и 18-часов работен ден... точно така.

Репортерката: След това сигурно си лягате веднага от преумора или какво правите?

Мерием: Да си легна веднага от преумора не се разрешава. Трябва тепърва да уча текст, който е на турски, а аз не съм много добре с него.

Репортерката: До миналата година Мерием получава само второстепенни роли в Германия. 27-годишната е родена и израстнала в Касел, баща й е турчин, а майка й – германка и е също актриса. Мерием почти не говори турски, но точно заради това е избрана измежду 20 хиляди кандидатки. Тя играе жена от харема от Украйна, която говори също така развален турски. След двугодишно търсене приятел на режисьора от Германия го съветва да опита с Мерием. Тя снима по 17 часа на ден, затова трябва да използваме всеки шанс да я интервюираме.

Репортерката: Какви трудности срещате с езика, както споменахте преди малко.

Мерием: Точно така. Научавам текста наизуст като стихотворение, така че едно изречение...

Репортерката: За съжаление ни прекъсват, звездите тук нямат време за приказки по време на снимки. В коридора срещаме втората главна актриса в сериала. Селма е от Дортмунд. Следвала е медицина, отишла е в Турция да кара практика, а се е издигнала до героиня от сериал.

Селма: Аз играя Хатидже. Това е сестрата на Сюлейман, която се влюбва в Ибрахим паша. Ние не можем в момента да осмислим точно какво мега-събитие е сериалът, защото сме тук шест дни в седмицата и почти не излизаме навън, но когато излезем, виждаме, че има голям интерес. Последният път, когато бях навън имаше толкова много хора, че трябваше два часа нон стоп да се снимам с тях.

Репортерката: Родената в Дортмунд Селма все още не може да осъзнае громния успех тук в Турция. Тя не съжалява, че е заменила следването си по медицина в Германия с актьорска кариера в Турция.

Селма: Тук много се гледа телевизия. Турците гледат много повече сериали отколкото игрални филми или нещо друго, затова сериалите са станали част от културата им.

Репортерката: Сряда вечер, в 8 часа улиците са ометени (няма хора), защото тогава върви телевизионният сериал „Великолепният век”. Истнинските фенове държат да гледат на публично място и всички клишета падат. Сериалът се гледа както от хора с висше образование, така и от обикновени работници.

Ниргюл Казан (предприемачка): След работа се срещаме тук в 8 и гледаме сериала заедно, така е по-забавно, тъй като можем да обсъждаме по време на рекламите. Изказват се мнения, че примерно бижитата са много красиви, така е било преди и т.н. Понякога си мисля, това е наистина... Аз лично се пренасям в действието, сякаш съм в Османската империя - това е екстремно.

Репортерката: Точно в това е проблемът - границата между измислицата и реалността се губи, става неясна. Гледа се заедно, за да може да се изкоментира след това всяка подробност. В Турция измисленият сюжет се приема толкова сериозно, колкото при нас оспорвана дузпа. За съжаление това рефлектира и върху актьорите. Един султан, който е запленен от чара на леко облечени жени от харема, пие алкохол, обича и прекарва време в целувки-милувки, се възприема от крайно консервативните като телевизионен скандал. В съвета за електронни медии са получени повече от 90 хиляди отделни жалби. Стига се до размирици. Демонстрантите посягат първо на рекламните плакати.

Демонстрантите: Ако този сериал продължава и това не се вземе на сериозно, ще разрушим всички тв антени в тази страна! Внимавайте и пазете своята османска история и предци!

Репортерката: По време на разправиите и немската актриса се е страхувала за живота си.

Мерием: Страхувах се, абсолютно, защото не можех да преценя ситуацията. До известна степен се виждах седнала в самолета за Германия, защото си мислех, че това тук ще излезе извън релси.

Репортерката: И нейната колежка от Дортмунд е била шокирана.

Селма: Имаше такива реакции! Може дори за се говори за омраза.

Репортерката: Как може една безобидна любовна история да произведе национален телевизионен скандал? Това е типично за Турция, смята медийният експерт Ахмет Анил Йозбейин. Мерием живее от месеци в един хотел. Там имаме среща с нея. След обичайните любезности можем да проведем необезпокояван разговор с Мерием от Касел.

Мерием: Точно по това време бях вече четири седмици тук, може би три-четири и тогава се започна с тези бунтове, бяхме обект на нападки, смесиха се много религиозни, политически теми. Тогава забелязах, че много хора, които отдавна живеят тук, също се страхуват, а това още повече ме обезвери и си помислих, значи това е сериозно и е наистина причина за безпокойство.

Репортерката: Фанатиците са успели да събудят страх дори и в изпълнителя на главната роля, който е пълен професионалист. Халит Ергенч е в Турция нещо като Гьотц Георге (бел.пр. – известен немски актьор, изпълнител на ролята на комисаря в едно от най-популярните немски криминалета „Местопрестъплението”) и Марио Адорф (бел.пр. – известен немски актьор с италиански произход, със звезда на Булеварда на звездите, с богата филмова, театрална и телевизионна кариера), взети заедно. Той играе султан Сюлейман. В следствие на разразилата се агресия е бил обект на недоволство, защото се е осмелил да интерпретира народния герой като човек подвластен на човешки страсти.

Халит Ергенч: Ние искахме, разбира се, да постигнем успех и бяхме убедени в това, но не сме мислили, че ще е в такава голяма степен. Но най-вече не сме очаквали, че към сериала ще бъдат отправени толкова критики и че ще бъдем разпънати на кръст до такава степен.

Репортерката: Тази ситуация е необичайна за немската актриса. Тя трябва да се справя с ограничения, които могат да се сравнят със златна клетка.

Мерием: Не мога да се движа така свободно, както ми се иска, отделно от това че съм актриса и много хора ме познават. Има хора, които се грижат за мен, охраняват ме.

Репортерката: Колежката й, Селма, не е толкова дипломатична. Тя се дразни от този театър заради една целувка и малко разголеност.

Селма: Това е само един телевизионен сериал. Как може да са така фанатизирани? Но за неща, заради които наистина си струва да се излезе на улицата, за политически каузи, за правата на човека, за малтретиране на животни, а има и още толкова неща, заради които наистина трябва да се излезе на барикадите, да се демонстрира, те не излизат, седят си в къщи. Но срещу телевизионен сериал могат да излязат да протестират. Намирам го за пълен абсурд.

Репортерката: Това е типично немско разбиране и млада жена от Дортмунд се гордее с това.

Селма: Хубавото е това, че Мерием и аз имаме майки германки, израстнали сме в Германия и мисля затова имаме малко по-трезв поглед върху всичко.

Репортерката: Въпреки нападките и езиковите проблеми Мерием е приета в страната на баща си, която с времето започва да става и нейна.

Мерием: Моята мечта всъщност е да живея наполовина в Берлин, наполовина в Истанбул, наполовина в Германия, наполовина в Турция. Следователно всичко това, което се смесва в кръвта ми, да съвместя като страни.

Репортерката: Това ще остане още известно време в сферата на желанията. Защото докато сериалът върви добре, тя ще трябва да танцува нон стоп около султана като жена от харема, да го съблазнява от време на време и с това да разтапя всяка сряда 20 милиона турци и туркини.
Отговор

На целия екип много благодаря за преводите!     

Поздрави от морето! Оглеждам се за султана, реещ се на сърф по вълните, ама йок!

Предполагам, че това е същото интервю, което Gawina помести, но го слагам за всеки случай заедно със снимковия материал. Благодарности на Симона от румънския форум   

       01 Temmuz 2011 Cuma

        Selim Bayraktar: 'Osmanlı döneminde yaşamak istemezdim'

         

Röportaj: Ömür Sabuncuoğlu   Fotoğraf: Ozan Kutsal

Geçen hafta sezon finali yaparak tatile giren ‘Muhteşem Yüzyıl’, son bölümüyle hala çok konuşuluyor. Dizinin kilit isimlerinden Sümbül Ağa yani Selim Bayraktar, Hafta Sonu Dergisi’ne çarpıcı açıklamalar yaptı. Aslen Türkmen olan başarılı oyuncu, savaş yıllarında geçen çocukluğunu, yaşadığı maddi sıkıntıları ve eşine nasıl aşık olduğunu tüm samimiyetiyle anlattı. Ayrıca yeni sezonda Sümbül Ağa’yı da bir aşk bekliyormuş.

‘Muhteşem Yüzyıl’ın Sümbül Ağa’sı Selim Bayraktar’ı herkes gibi ben de merak ediyordum. Ortaköy’de buluştuk. Sıcak, sevgi dolu ve cana yakın bir insan. Tarih konusunda müthiş bir donanımı ve kültürü var. Anlattıklarını keyifle dinledim ve satırlara döktüm. Haydi şimdi Sümbül Ağa’mızı birlikte biraz daha yakından tanıyalım...

Hayatımıza hoş geldiniz demek istiyorum. Çünkü ‘Muhteşem Yüzyıl’la birlikte herkes sizi konuşmaya başladı. Selim Bayraktar çok merak ediyor.
Rolü mü konuşuyorlar, beni mi ? Bence Sümbül Ağa’yı merak ediyorlar (gülüyor).

Sokakta nasıl reaksiyonlar alıyorsunuz ?
Kimse “Nasıl oynuyorsunuz ?” demiyor, “Sümbül Ağa ne kadar ilginç bir karakter” diyorlar. Ama merak edilmeyecek gibi de değil. Oyuncu için altı çizilecek bir karakter. Bu anlamda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Sarayda her şey ondan soruluyor. Ne oluyorsa önce onun haberdar olması gerekiyor. Ama geçmişine baktığınızda, cinsel organı kadınlar için kesilmiş ve bunu erkekler istemiş. Osmanlı’nın son dönemlerinde ise evlendiklerini öğrendik. Ama ilk zamanlar çok katı, sıkı bir şekilde yaşadıklarını, hatta hiç dışarı çıkmadıkları için tüberkülozdan öldüklerini biliyoruz. Sır tutan ama taraf tutmayan bir yapıya sahipler. O yüzden Sümbül Ağa, ne Hürrem’ci ne Mahidevran’cı.

Sümbül Ağa, hadım edilmesine karşın duyguları ölmemiş. Sanki Gülnihal Hatun’a karşı bir şeyler hissediyor.
Ölemez ki... İnsanın her zaman ikircikli bir tarafı vardır. İçinizdeki aşk duygusunu her zaman taşırsınız. Sonuçta erkek olarak dünyaya gelmişler, bunu değiştiremezsiniz. Önce cinsel organını kesiyorlar, sonra onun büyüyebilme yeteneği olduğunu fark ediyorlar. Bunun üzerine cinsel organla beraber testisleri de alıyorlar. Ama böbrek üstünün testosteron üretebildiğini unutuyorlar ! Fakat testisleri aldıkları için, kalçalar ve göğüsler kadınlarınkine benziyor. Böyle resimler var.

Sizce Osmanlı İmparatorluğu zamanında kadın olmak mı, erkek olmak mı daha zormuş ?
Kadın olmak zor. Hâlâ çok zor… Doğuran, sorumluluk sahibi olan, erkeğin arkasını toplayan hep siz kadınlarsınız.

Size bu rol teklif edildiğinde tereddüt ettiniz mi ? Çünkü birçok oyuncu, artık efemine ya da gay rolü geldiğinde önce bir düşünüyor.
Asla öyle bir tedirginliğim olmadı. Ama çevremden, “Nasıl oynayacaksın? Tepkiler gelmeyecek mi? Sen gay misin ?” gibi sözler işittim. Fakat bu, eşcinsel ya da gay değil ki, bu ne idüğü belirsiz bir canlı. Çünkü o dönemde yaşayan ve bir görev duygusuyla hadımlaştırılmış canlıların nasıl yaşadığını bilmiyoruz.

Siz evlisiniz. Bu rol teklif edildiğinde ve eşinizle paylaştığınızda yorumu ne oldu ?
Çok sevindi ama “Zor bir durum” dedi. Eşim, Devlet Senfoni Orkestrası’nda müzisyen. Geçen gün, uçakta bir hostes hanımefendi bana “Siz hetero musunuz ?” dedi, kulaklarıma inanamadım (kahkahalar). Bana, “Gerçekten hadım mısınız ?” diyorlar. Dile getirilemeyecek şeyler yaşıyorum.

         

Artık sokaktaki herkes sizi tanıyor. Bu durumdan mutlu musunuz ?
Ben en büyük mutluluğu, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndayken yaşadım. Tiyatroda bizi seyreden bir seyirci yolda, “Arap Bacı, sen işinin hakkını veriyorsun” demişti. Tüylerim diken diken olmuştu. Televizyon seyircisinin, “Ne kadar güzel oynuyorsunuz” demesiyle, tiyatro seyircisininki arasında yüzde 50 fark var.

Şöhret sizin hareket alanınızı kısıtladı mı ?
Hâlâ metrobüse binebiliyorum (kahkahalar).

Tanıyorlar mı ?
Tanıyorlar. Geçenlerde bir teyze geldi, tuttu beni, şöyle bir sarstı, “Ah evladım benim, bir tanem” dedi (gülüyor).

Osmanlı Dönemi’nde yaşamak ister miydiniz ?
Hayır, yaşamak istemezdim. Geçmiş, geçmişte kalmıştır. O dönemdeki düzenle, günümüzdeki zihinsel gelişim arasında çok büyük bir fark var. Ama gelecekte yaşamak isterdim.

Peki Hürrem Sultan’ın yaşadığı dönemlerdeki hareme Selim Bayraktar’ı koysak orada nasıl bir düzen kurardı ?
Çok güzel bir soru. Monarşik yapıyı kaldırırdım. Birçok parti kurardım, dokunulmazlığı kaldırırdım. Maaşları normal bir memur maaşı seviyesine indirirdim. Harem diye bir şey olmazdı. Ben sana şimdi modern bir yapı çizdim. O yüzden işte geçmişte yaşamak istemezdim.

1299 yılından 2011 yılına doğru baktığımızda, Türk erkekleri, kadınları iyi idare edebilmiş mi ?
Hayır. Hiçbir şekilde idare edemiyoruz. Kadın bizim için çok önemli. ‘Anadolu’ diyoruz. Yani “Topraklarımız anne dolu.” Her şeyimiz ana kilidiyle kurulmuş. Kibele Heykeli’nin solunda bir çocuk, sağında aslan vardır. O aslan onun gücünü, çocuk da doğurganlığını simgeler. Kibele 300 yıl sonra Tanrıça Arinna, 400 yıl sonra da Anitta oldu. 250 sene sonra da Kubaba. Ardından Anna, haminne, ana ve anne. Yani ‘kadın’ bizim için çok önemli. 18 bin yıllık bir toplumuz. Şu anda 550 milletvekilinin 500’ü erkek olsa da, sevgili vekillerimiz eve gittiklerinde hanımlarından direktif alıyorlar, bundan eminim.

Şu an Türkiye’yi bir kadın yönetseydi, nasıl olurdu ?
Önce toplum olarak beynimizdeki kadınlara karşı olan blokajı kaldırmamız gerekiyor.

Biraz da sizin hayat hikayenizden bahsedelim.
1975 yılında Irak’ta doğdum, Türkmen’im. Babam, “Türkiye’ye dönelim” dedi ve Irak’tan ayrıldık.

Sene kaçtı ?
1987 yılı. İran-Irak savaşının en kızıştığı, Körfez krizi zamanıydı. Çok zor bir yolculuktu. Bizi sekiz peşmerge getirdi, atların sırtındaydık. Başımızın üzerinden füzeler geçiyordu. PKK’nın eline düşebilirdik, peşmergeleri bilmiyorduk… Ama çok mert insanlar çıktılar. Dağın başında ve silahlıydılar, bize tecavüz de edebilirlerdi. Fakat hiçbir şey olmadı. Yolu kaybettik, gecenin dördünde dağın başında kaldık. Bütün ışıkları söndürdüler. Çok korkunçtu... Kızına tecavüz edilenler, parası alınanlar, ailesi öldürülenler vardı.

Türkiye’ye giriş yapınca nereye yerleştiniz ?
Dört yıl Eskişehir’de yaşadık. Soğuk geldi, Antalya’ya gittik (gülüyor).

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz ?
Mısır sinemasıyla büyüdüm. İçsel olarak merakım vardı. Antalya’da liseden arkadaşım Türker ile yolda yürürken, bir afiş gördük. Tiyatro atölyesinde kurs vardı, gittik. 650 kişilik kursiyerden geriye 10 kişi kaldık. Çok güzel oyunlar oynadık. Türkiye’de ilk kez kamyon ve çadır tiyatrosunu kurduk.

Aileniz tiyatrocu olmanızı destekledi mi ?
Annem evet ama babam haklı olarak, magazin programlarını görüp korktu. Dedim ki, “Benim düzenli bir hayatım olacak”, fakat tedirginliğini üzerinden atamadı. Çatışma yaşadık. Babam, “500 kişinin arasından ilk 10’a kalabilecek misin ?” dedi. Kaldım ve belediye tiyatrosuna girdim. Sonra “Konservatuara gireceğim” dedim. Yine bir kriz yaşandı. Sınava giren 600 kişi arasından, konservatuara giren beş erkekten biri oldum. Bu kez, “Mezun olacaksın, aç kalacaksın” dediler. Okulumu bitirdim, o zamanlar tiyatroya girmek gerçekten çok zordu, televizyon da şimdiki gibi popüler değildi.

Ne yaptınız ?
Bir yıl sirkte çalıştım. Sonra Devlet Tiyatrosu sınav açtı, girdim ve Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım.

Babanız şimdi sizi ekranda görünce ne diyor ?
Çok mutlu. Kardeşim de oyuncu oldu. Ona destek oldular (gülüyor). Babam belki benim için bu kadar diretmeseydi, oyuncu olmayacaktım. Babama şimdi sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Konservatuar yıllarında okul masraflarınızı babanız mı karşıladı? Yoksa siz kendi başınıza mı ayakta durdunuz ?
Beni ablam okuttu. Sirke girip palyaçoluk yaptım. Ama hiçbir şey yapmayıp sadece yüzünü boyayan palyaçolardan bahsetmiyorum, onlar palyaço değil. O maskaralık. Günümüzde onlara maskara deniyor. Palyaçonun içinde hüzün ve komedi vardır. Ayakkabısı ve burnu çok önemlidir, onun karakterini gösterir. Duyguları büyüktür, oyunculuğa çok şey katar.

Çok maddi sıkıntı çektiniz mi ?
Konservatuardan mezun olduktan sonra üç ay, kelimenin tam anlamıyla ‘sıfır’dım. “Okul bitti, ben ne yapacağım şimdi ?” dedim. Çünkü hiç param yoktu, kimseden de istemedim. Garsonluğa başvuru yaptım, Türkiye’de ilk kez lokanta animasyonunu başlattım, sonra disko animasyonu yaptım. Bakkaldan bir şey alıyor, “Ağabey, yarın veririm” diyordum, ertesi gün diğer bakkala gidiyordum. Sonra bakkallar yüzünden, “Ben hangi yoldan geçeceğim ?” dedim. Tandoğan’dan yürüyerek, Anıtkabir’in arkasından dolaşıp eve gidiyordum (gülüyor). Ama para kazanıp, hepsine borcumu ödedim. Ankara’ya gittiğimde, mutlaka yanlarına uğrarım.

Kaç yıldır evlisiniz ?
Altı yıldır evliyiz. Uçurtma uçururken tanıştık, benim uçurtmam eşim Bihter’in önüne düştü, birbirimize aşık olduk. Eviniz Antalya’da. Çekimler için İstanbul’a gidip gelmek zor olmuyor mu ? Olmaz olur mu ? İstanbul’da kuzenimde kalıyorum. Antalya Devlet Tiyatrosu’nda oyunlarım olduğu için gidip geliyorum. Şimdilik İstanbul’a taşınmayı düşünmüyoruz.

Eşiniz bu mecburi ayrılıklarınızdan şikayetçi değil mi ?
Şikayetçi tabii. Ama biz evlendiğimiz günden beri ayrıyız. Evliliğimizin ertesi günü ben turneye gittim.

Eşinizin de sanatçı olması, anlayış konusunda avantajlı bir durum sanırım.
Kesinlikle. Çok güçlü bir ilişkimiz var. Birbirimize daha çok sarılıyoruz. Altı yıldır, toplasanız bir ay evimde, kendi yatağımızda düzenli olarak yatmadım.

Yeni sezonda ‘Muhteşem Yüzyıl’da seyirciyi nasıl sürprizler bekliyor ?
Artık gerçek hikayeyi izleyeceğiz. Daha yoğun duygular görecekler. Sümbül Ağa’ya bir aşk gelebilir.